Ek Yazılar.005

Sina dağı İbranilerin tarihinde önemli dönüm noktalarından birini oluşturmaktadır. Bu dağda Tanrı, Musa ile konuşur ve Musa on buyruk diye adlandırdığımız levhalarla iner. Bu on temel emir İbranilerin ahlaki ve dini hayatlarının köşe taşını oluşturur. Peki bu gizemli dağ nerededir? Sina Dağı’nın yeriyle ilgili 12 veya 13 tane öneri mevcuttur. Teoriler ne kadar farklı olursa olsun, hemen hemen tüm tarihçilerin ve arkeologların ortak görüşü günümüzün Sina Dağı olarak tanınan dağın (Cebel Musa) büyük olasılıkla Tevrat’ın bu gizemli dağı olmamasıdır. Aslında, geleneksel Sina Dağı’nın konumu Konstantin’in annesi Helena tarafından M.S. 300’lü senelerinde belirlenişine dayanır. Bu dağ ile ilgili birkaç bedevi geleneği mevcut olduğu doğrudur, fakat herhangi bir sabit delil yoktur ve arkeolojik bir teyit bulunamamıştır.

Peki, Sina Dağı’nın yerini araştırırken nereden başlanmalı? Elbette metinde yer alan ipuçlardan! Çıkış 3:1’de Sina dağı Horev ismiyle de bağdaştırılır:  “Musa kayınbabası Midyanlı Kâhin Yitro’nun sürüsünü güdüyordu. Sürüyü çölün batısına sürdü ve Tanrı Dağı’na, Horev’e vardı.” Midyan toprakları geleneksel olarak Sina yarımadasına bakan Arap kıyısına verilen isimdir ve eski yazıtlarda Arabistan topraklarıyla bağdaştırılır. Bu ayetlere ilaveten Pavlus, Hacer’in hikayesini Galatyalılar 4:25’te yorumlarken, şöyle bir ifade kullanmaktadır: “Burada bir benzetme vardır. Bu kadınlar iki antlaşmayı simgelemektedir. Biri Sina Dağı’ndandır, köle olacak çocuklar doğurur. Bu Hacer’dir. Hacer, Arabistan’daki Sina Dağı’nı simgeler.” Dolayısıyla Kutsal Kitabın genel görüşünün Arabistan’da bulunan bir dağ olduğudur.

Öyleyse dağı bulmak kolay olmalıdır değil mi? Maalesef bu olayı çok basitleştirmek olurdu. Çünkü geçmiş dönemlerde Arabistan diye adlandırdığımız bölge bugünkü Suudi Arabistan’dan ziyade zaman zaman Sina yarımadasının bazı kesimlerini de dahil eden ve Akabe körfezini çevreleyen genel bir bölgeydi. Yani günümüzün Mısır, İsrail, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın sınırlarının kesiştiği genel bölge diyebiliriz. M.Ö. 4. ve M.S. 1.yy arasında bu toprkalar “Nebatî Krallığı” olarak tanınmaktaydı ve Pavlus’un Arabistan diye adlandırdığı yer burasıydı. Hal böyle olunca tam bir kesinlilikle dağ budur veya şudur demek zordur. Buna rağmen olası ve en fazla tarihsel ve arkeolojik destek bulunduran birkaç öneriden bahsetmek yerinde olur. İsterseniz bunlara teker teker bakalım:

****

SİNA YARIM ADASININ KUZEYİNDE BİR SİNA DAĞI

Sina yarımadası’nın kuzeyinde bir Sina Dağına en güçlü destekler Dr. James Hoffmeier’in İsrail’in Mısır Çıkış’ı sırasında izlediği rota ile ilgili çalışmalara dayalıdır. Rameses ve Pitom’dan çıkan İbranilerin ilk durağı Sukkot’dur. (Çıkış 12:37; Çöl. Say. 33:5) Firavun Mernepta (M.Ö. 1213–1203) dönemine ait ve “Papirüs Anastasi 6” olarak adlandırılan bir raporda oldukça ilginç ifadeler yer almaktadır. M.Ö. 13.yy Mısır’ın sınırını oluşturan gölleri (bugunkü Süveyş kanalı bölgesi) geçen Edomlu bir Bedevi kabilesinden şu şekilde bahseder: “Tjeku’da (Sukkot) bulunan Mernepta’nın sınır kapısından geçtiler” ve sürülerini sulamak için “Pi-Atum (Pitom) havuzlarına yönlendiler.” Bu ipuçları takip eden Dr. Hoffmeier, “Kızıl Deniz” kelimesinin Mısır dilinden türeyen bir kelime olduğuna dikkat eder  ve asıl okumasının “Kamış Denizi” (Yom-Supholması gerektiğini vurgular. Aynı şekilde Çıkış 14:2’de geçen “Pi-Hahirot” ve “Migdol” terimlerinin, gölleri birbirine bağlayan “kanal” ve “sınır kalesi/karakolu” anlamı taşıdığını vurgular. Bu tespitlere göre, Kızıl Deniz geçişi bu göllerde meydana gelmiştir. Kızıl Deniz’i geçtikten sonra İbranilerin ilk durağı “Acı Su” anlamına gelen Mara gölü olur. Teori’ye göre bu göl Kızıl Deniz körfezine yakın bulunan ve eski Mısır’da “Acı göl” olarak bilinen göldür. Buradan başlayan bir Sina rotası bize Kuzey Sina bölgesinde bulunan birkaç olası dağı sunmakta. Bunlardan biri, yarımadanın merkez bölgesinde yer alan Sin Bişar dağıdır. Tel Aviv Üniversitesi Coğrayfa Profesörü Menashe Har-El tarafından sunulan bu önerinin en ilginç noktası “Sin” isminin Sina ismine olan yakınlığı. Yarım adanın kuzeyinde yer alan Helal dağı bir başka öneridir. Fakat her iki dağda arkeolojik bir teyit bulunamamıştır.

****

İSRAİL’İN GÜNEYİNDEKİ “HAR KHARKOM”

İtalyan Arkeolog Emmanuel Anati’ye göre Sina dağı İsrail’in güneyindeki Negev çölü yakınlarında yer alan Har Kharkom dağıdır. Son 30 yılda bu dağın civarında 1,300 arkeolojik sit alanı belgelemiş. Ayrıca 40.000 kaya gravürü ve 120’yi aşan küçük tapınak, dikilitaş, tümülüs, açık hava sunakları ve taş daireler keşfetmiş. Petroglif diye adlandırılan kaya gravürlerin çoğu dağın eteğinde kümelenmiş. Erken Tunç çağında Har Kharkom’un ay tanrısı Sin’e adandığı düşünülmekte. Bunu destekleyen gravürler mevcuttur. Bir çok resimde mesela dağ keçilerinin boynuzları hilal şeklini almaktadır. Aynı gravülerin yanında ayak izleri bulunmaktadır ki, bu yorumculara göre ibadet anlamına gelmektedir. Böylece Sina Dağı isminin Sin (ay tanrısı) isminden türediği düşünülmektedir. Anati’ye göre Har Kharkom Erken Tunç çağından beri kutsal bir dağ olarak bilinmesinden dolayı, Musa’nın bu dağ’a yöneldiğini düşünmekte.

Belki de Har Karkom’un en meşhur petroglifi on kareye bölünmüş ve Musa’nın aldığı on buyruğu andıran bir taş lehva gravürüdür. Ayrıca bir yılan ve bir asanın yan yana durduğu bir gravürde mevcuttur. Bu resim Tevrat’ta geçen birkaç hadiseyi akla getirmektedir. Mesela Musa’nın İsrail’i hastalıktan kurtarmak için yılanı asası çevresinde dolandırması gibi. Bunun ötesinde, 12 dikilitaş görmekte mümkün. Kim bilir, belki de İbranilerin 12 oymağını temsil etmektedir. Bu dağın eksik noktası ise tarihlerin uyuşmaması. Petroglifler M.Ö. 19 yy. öncesine aitler ve M.Ö.1800 yılı sonrası hiç yaşam izine rastlanmamaktadır. Bu durumdan dolayı, Anati Çıkış’ı M.Ö. 20. veya 19. yy. tarihlendirmektedir, fakat bu tarihlendirme akademik dünya tarafından kabul görmez.

****

SUUDİ ARABİSTAN’IN KUZEY BATISINDAKİ  “CEBEL EL-LAWZ”

Son senelerde popülerlik kazanmaya başlayan bir Sina Dağı adayı Suudi Arabistan’da bulunan Cebel El-Lawz dağıdır. Sina yarımadasından farklı olmak üzere Orta ve Geç Tunç Çağı’nda Midyan diye adlandırılan bu bölgede gelişen bir Bedevi kültürü ve yerleşim görmekteyiz. Burada da ilginç petroglifler bulmak mümkündür. Mesela dağın dibinde, devasa bir sunağı andıran taş yığınında yer alan buzağı gravürleri gibi. Aynı şekilde Musa’nın su çıkardığı kayayı anımsatan bir yarılmış kaya ve çevresinde bulunan su yatağı izleri, dağın eteğinde bulunan ve belki de İbranilerin 12 oymağını temsilen sütun parçaları, vs. 

Shimon Ilani, İsrail Jeolojik Araştırmalar Enstitüsün emeklisi, Sina Dağı’nın aslında bir yanar dağ olduğunu iddia etmekte. Tevrat’ta birçok ayet bunu ima eder gibi: “Sina Dağı’nın her yanından duman tütüyordu. ÇünküRAB dağın üstüne ateşiçinde inmişti. Dağdan ocak dumanıgibi duman çıkıyor, bütün dağşiddetle sarsılıyordu.”(Çıkış 19:18) Cebel el-Lawz bir yanardağ olmamasına rağmen bir zamanlar aktif yanardağların bulunduğu bir bölgeye yakın olup, kara -sanki yanmış- bir zirveye sahip. El-Lawz’ın zayıf düştüğü nokta ise İbranilerin geleneksel yolculuk rotasına tam uymamasıdır. Tevrat’a göre Kızıl Deniz geçilir geçilmez halk çöle girmiş olur. Geçitten Mara’ya kadar olan yolculuk 3 günlüktür, yani kalabalık bir gurupla yaklaşık 80-90 km. (Çıkış 15:22; Çöl. Say. 33:8) Buradan Sina dağına olan yolculuk ise yine birkaç günlük veya haftalıktır. Bu tutarsızlığı onarma çabalarında El-Lawz’ı Sina Dağı olarak gören teorisyenler, asıl Kızıl Deniz geçiti’nin Akabe Denizi’nden yapıldığını savunmaktadır. Bu görüşü desteklemek için 1. Krallar 9:26 ayetini sunmaktadırlar: “Kral Süleyman Edomlular’ın ülkesinde, Kızıl Deniz [Kamış Denizi] kıyısında Eylat yakınlarındaki Esyon-Gever’de gemiler yaptırdı.” Bu tarif Akabe Körfezi’ni işaret etmektedir. Buna göre, eski dönemlerde Akabe kıyılarında kamış büyüdüğü için, belki de asıl “Kamış Denizi” Mısır’ın siyasi sınırını çizen göllerden çok, Akabe denizi olabilir. Tunç çağında Sina yarımadası’nın Mısır hegemonyası altında olduğuna dair keşifler vardır (madenler, vs) ve metin deniz geçitinden sonra İbranilerin Mısır’dan Çıktığını vurgular. Bu görüşlere rağmen, bu teoriyle ilgili hala birkaç sorun mevcuttur. Bu denize ulaşabilmek için öncelikle Sina çölü geçilmesi lazım. Fakat Kutsal Kitap ayetleri deniz geçişinden önce değil, sonrasında geçilen bir çölü işaret eder gibi (Çıkış 15:22). Son olarak, buradaki bulunan petroglifler neolitik çağa tarihlendirmektedir.

Görüldüğü gibi birçok Sina önerisi ve açıklaması mevcut. Ama her bir tezde eksik noktalar bulunmakta. Buna rağmen son yıllarda Sina Dağını keşfetmeye yönelik birçok önemli ilerleme kat edilmiştir.

****

KAYNAKÇA:

  • Hoffmeier, James K. “Out of Egypt: The Archaeological Context of the Exodus.” Ancient Israel and The Exodus. E-Book. Biblical Archaeology Society, 2012, sf. 1-20.
  • Khan, Majeed. “Symbolism in the rock art of Saudi Arabia: hand and footprints.” 1991, sf. 115; plate 1.
  • Shanks, Hershel. “Where Is Mount Sinai?.” Biblical Archaeology Review, Mart/Nisan 2014, sf. 30-41, 66, 68.
  • Türkçe Kutsal Kitap, Kitabı Mukaddes Şirketi & Yeni Yaşam Yayınları, Eski ve Yeni Çevirisi.
  • Resim: (Uydu Haritası) Christoph Hormann. http://earth.imagico.de/